Komünist bir dünya kurma hayaliyle yola çıkan Bolşevik-Leninist’ler için; bu hedefe ulaşmak, bu doğrultuda başlayan tarihsel yürüyüşe somut ve güncel düzlemde katkı sunmak bir gereklilikten öte bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu anlamda, bizler bu topraklarda yola çıkmış olsak da mücadelemiz uluslararası bir nitelik taşımakta, bu doğrultuda yola çıkmış bütün mücadele pratikleri de tarihsel mirasımızı oluşturmaktadır.
Sadece bir miras ve süreklilik bağlamı oluşturma açısından değil, yaşanan tecrübe ve pratiklerden doğru dersleri çıkarmak açısından da tarihsel mirası ayıklamak bir zorunluluk olmaktadır.
Dünya genelinde emperyalist paylaşımın yeni bir savaşı çağırdığı güncellikte, örgütsel/politik mirasın doğru bir şekilde ayıklanması, programatik netlik ve burjuva-küçük burjuva demokratlığından kopuş, Bolşevik-Leninist bir mücadele hattı oluşturmak için kaçınılmazdır.
Proleter Dünya Devriminin Nesnel Temeli - I
Bazıları yeni dönem tespitleri yapsa da emperyalizm çağı, kapitalizmin ilericilik barutunun tükendiği bir dönemin ifadesi olmuştur. Bu dönem, özellikle I. Emperyalist Paylaşım Savaşı ile başlayan ve günümüzde de devam eden, kapitalizmin kendi varlığını sürdürebilmesi için dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun sefalet koşullarına mahkûm edilmesi; milyonlarca işçi ve yoksul köylünün (savaş, kıtlık, hastalık vb. ile) yok edilmesi; yaşayanların ise azgın bir sömürünün cenderesi altında inletilmesi ve onların ürettiği değerlere çöreklenilmesi; doğanın tahribinin yeniden ve yeniden üretilmesinin temel adımı haline gelmiştir.
Ancak bu biçimiyle gelişen ve dünya çapında bir sistem olan kapitalizm, nesnel çıkarları kapitalizmi yıkmaya bağlı olan komünist bir dünyanın yaratıcı öznesi olan küresel bir sınıfı, yani proletaryayı da yaratmış oldu.
COVID pandemisi, yükselen ticaret savaşları, küresel çapta gelişen paylaşım mücadelesi ve savaşlar, artan yoksullaşma ve sefalet, çağımızın hâlâ emperyalizm çağı olduğunu kör gözlere sokarcasına göstermeye devam etmektedir. İşte bu çağ, dünya proleter devrimi için nesnel koşulların olgunlaştığı bir "savaşlar ve devrimler çağı" (Lenin) olarak varlığını sürdürüyor ve bunu bizlere tekrar tekrar kanıtlıyor.
Her ne kadar komünist bir dünya imkânsız görünse, belirsiz bir "ütopya" gibi algılansa da bu hedefe ulaşmak, nesnel sonuçların imkânı ve olanaklılığıyla mümkün olacak bir "hediye" değildir. Kapitalizm, kendiliğinden ve otomatik olarak çökecek bir sistem olmayacaktır. Komünist bir dünya hedefi, ancak dünya çapında sınıf mücadelesine bilinçli devrimci önderliğin müdahaleleri sonucu mümkün olabilir. Komünist bir dünya hem mümkündür hem de gereklidir, ancak kaçınılmaz değildir. Rosa Luxemburg’un kısa ve çarpıcı ifadesiyle, insanlığın öznel tercihi bu anlamda belirleyici olacaktır: "Ya kapitalist barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!"
Komünist bir dünya hedefinin imkânsızlığını bize salık verenler, burjuva partilerinin peşinde "daha az kötü" olanları allayıp pullayarak önümüze pazarlamaya çalışırken, "gerçekçi politika" adı altında kapitalizmin can simidine sarılıyorlar. İmkânsızlık vaazı verenlere en güzel cevabı Karl Liebknecht vermiştir:
“Mümkünün son sınırına imkansızı elde etmek için çabalayanlar ulaşabilir ancak. Gerçekleşmiş imkanlar, zorlanmış imkansızlıkların sonucudur. Öyleyse nesnel olarak imkansızı istemek budala bir hayalcilik ya da kendini aldatmak anlamına gelmiyor. Tersine, en derin anlamıyla politika demektir bu. Bir politik hedefin gerçekleşmesinin imkansız olduğunu göstermek demek değildir. Bunun göstereceği tek şey olsa olsa bu tür bir eleştiriciliğin toplumdaki hareket yasaları konusundaki körlüğüdür; özellikle de toplumsal iradenin (yani bilincin) oluşumunu yöneten yasalar konusundaki…”
Devrimci Önderlik İhtiyacı/Zorunluluğu - II
"Proletaryanın Vatanı Yoktur"
Manifesto'da yazılan bu cümle, komünist bir dünya kurma mücadelesinde yola çıkan ilk komünist devrimci örgütün programının da nesnel gerekçesini ortaya koymaktadır. Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan bu sınıfın kazanacağı yeni bir dünya vardı.
Proletaryanın mücadelesinin uluslararası karakteri, onun siyasal öznelerinin mücadelesinin temel niteliğinin ne olması gerektiğini de belirlemektedir: Dünya genelinde kapitalizmin yıkılması ve komünist bir dünyanın kurulması.
Komünistlerin birliğiyle başlayan uluslararası örgütlenme pratiği, kesintili biçimde 1. Enternasyonal, 2. Enternasyonal, Komintern, Uluslararası Sol Muhalefet ve 4. Enternasyonal olarak varlığını sürdürmüştür.
Komünistlerin Birliği, ilk uluslararası örgütlenme olmasının yanı sıra, merkeziyetçi bir dünya örgütü biçiminde yapılanmasıyla, biçim ve öz ilişkisi açısından komünist bir dünya hedefine uygun örgütlenme modelini temsil etmiştir. Bu niteliğiyle, komünist hareketin tarihsel sürekliliğinin en doğru örgütlenme örneğini oluşturmuştur.
Ardından kurulan 1. Enternasyonal ise, komünist devrimci bir örgütten çok, işçi sınıfı içindeki tüm politik eğilimlerin bir araya geldiği bir federasyon olmuştur. Bu yapısı nedeniyle, kapitalist gericiliğin yaşadığı kriz ve gerilimlere bağlı olarak dağılma sürecine girmiş ve nihayetinde kurucuları tarafından uzun bir uyku sürecine sokularak kapatılmıştır.
2.Enternasyonal, gelişen ve yaygınlaşan ulusal sendikal ve siyasi örgütlerin federatif bir modeli olarak ortaya çıkmış, kendini "Marksizm" alanında ifade eden çeşitli sınıf eğilimlerini bir araya getiren bir yapı olmuştu. Kapitalist gelişimin görece yükselişi ve ekonomik büyüme sürecinin yarattığı liberal siyasi ortamın da etkisiyle, nesnel olarak devasa bürokratik aygıtlara dönüşen bir örgütsel pratik üzerinde şekillendi.
2.Enternasyonal, merkezi modeli olan Alman SPD’nin bir kopyası şeklinde örgütsel ve siyasal pratiğini örmüş, bu anlamda komünist bir dünya kurma mücadelesinde tarihsel ve devrimci hattın dışında kalan bir model haline gelmiştir.
Nitekim SPD hiçbir zaman devrimci bir parti olmamış, programatik olarak burjuva-reformist bir içerik taşımıştır. Alman SPD’nin iki temel programı olan Gotha ve Erfurt programları, bugün bile komünist hareketin tarihsel ideolojik zemininde bir leke olarak duran "asgari-azami program" ayrımını yaratmış ve reform mücadelesini merkeze alan bir siyasi çizgiyi kurumsallaştırmıştır.
SPD’nin başlıca teorisyeni ve Marksizmin "Papası" olarak anılan Karl Kautsky, bu gerçekliği örtük bir biçimde itiraf etmiş, SPD’yi "devrimin değil, devrimci süreçlerin partisi" olarak tanımlayarak 2. Enternasyonal’in reformist doğasını açığa vurmuştur.
Başlangıçta "Marksist partiler federasyonu" olarak kurulan 2. Enternasyonal’e üye partiler, gelişmeler ve kendi iç dinamikleri sonucunda -birkaç istisna dışında- burjuva parlamentolarına eklemlenerek parlamentarizm girdabına kapıldılar. Zamanla, bulundukları ülkelerin egemen sınıflarıyla uyum sağlayan bir konuma evrildiler. Bu süreç, Enternasyonal’in devrimci iddialarını tamamen terk ederek sosyal şovenizme ve reformizme teslim olmasıyla sonuçlandı.
Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı'nın yarattığı felaket, sosyal demokrasinin kapitalist sisteme teslim olup onun etkili bir aparatına dönüştüğünün kesin kanıtı oldu. "Bütün ülkelerin işçileri birleşin" parolası, 2. Enternasyonal eliyle "Bütün ülkelerin işçileri 'barışta' birleşin, savaşta birbirinizi boğazlayın"a dönüştürüldü.
Birinci Dünya Savaşı, örtük biçimde "devrimci" görünen bu partilerin maskesini düşürdü. Proleteryanın partileri olarak ortaya çıkan bu politik aygıtlar, burjuvazinin ajanlarına dönüştüler. Bu ihanetlerini çok geçmeden açıkça gösterdiler: Ekim Devrimi'yle başlayan dünya devrim dalgasını boğmak için kapitalizmin imdadına yetiştiler. Devrimci bir iç savaş kasırgasını, proleterya saflarında karşı-devrimci bir yıkım savaşına çevirdiler. Faşizm felaketinin yolunu döşediler; bu sürecin son noktasına varması ise Stalinizmin marifeti oldu. Proleter saflardaki bu yıkıcı parçalanma, günümüzde de devam eden örgütsel ve ideolojik bunalımın ilk adımını oluşturdu. 2. Enternasyonal partilerinin neredeyse tamamının burjuvazinin siyasi ajanlarına dönüştüğü bu süreçte, yalnızca Bolşevikler bu ihanetin dışında kaldı. Bolşeviklerin devrimci zeminde kalabilmesinin arka planında, programatik tüm eksikliklerine rağmen, proleteryanın siyasal hegemonyası konusundaki ısrarı ve buna uygun bir örgüt modeli geliştirmesi yatıyordu.
Bu sayede Nisan Tezleri'ne varan süreç, mücadeleci bir örgüt ve doğru bir programatik hattın zaferi olarak Ekim Devrimi'ni gerçekleştirdi. Sovyetlere dayanan bir proleterya diktatörlüğü, komünist bir dünya kurma mücadelesinin işaret fişeği oldu.
~~~~~~~~~~~~DEVAM EDECEK~~~~~~~~~~~~